Sol Hareket, Sendikalar ve Kopan Sınıf Bağı
- İşçi Ve Sendika
- 1 gün önce
- 2 dakikada okunur
Sol Hareket, Sendikalar ve Kopan Sınıf Bağı
Son yıllarda sol hareketin ve sendikaların sınıf mücadelesine, direnişlere ve grevlere mesafeli durduğu sıkça dile getiriliyor. Bu durum yalnızca bir algı değil; işçilerin yaşadığı deneyimlerden ve örgütlü yapılara duyulan güvensizlikten beslenen somut bir gerçekliktir.
Sınıf ortadan kalkmış değildir. Aksine güvencesiz çalışma, taşeronlaşma ve yoksullaşma derinleşmiştir. Ancak bu dönüşüm, işçi sınıfını daha örgütlü değil, daha parçalı ve yalnız hale getirmiştir. Sendikalar ve sol hareket, bu yeni emek rejimine uygun mücadele ve örgütlenme biçimlerini yeterince geliştirememiştir.
Sol, sınıf mücadelesinden uzaklaştıkça doğal olarak sendikal alanın da dışına düşmüştür. Sendikaların içinde yer alamayan bir sol, işçilere örgütlülüğün neden hayati olduğunu anlatamaz hale gelmiştir. Bu boşluk, çoğu zaman bürokratik, uzlaşmacı sendikal anlayışlar tarafından doldurulmuştur.
Ortaya karşılıklı bir kopuş çıkmıştır: Sol sendikal alanın dışında kaldıkça işçiler sola yabancılaşmış, işçiler uzaklaştıkça solun sınıfsal niteliği daha da zayıflamıştır. Böylece sınıf mücadelesiyle bağ kuramayan bir sol ve sol içinde kendini göremeyen bir işçi kitlesi oluşmuştur.
Bugün yaşanan sorun sola olan inancın tamamen kaybolması değildir. Asıl mesele, sınıfın kendisini temsil edilmiş hissetmemesidir.
Burada kritik bir nokta daha vardır: Sol, sendikal mücadeleyi yalnızca ekonomik bir alan olarak görmekten uzaklaşmak zorundadır. Sendikal mücadele yalnızca ücret artışı ya da sosyal hak pazarlığı değildir; aynı zamanda siyasal bilinç, kolektif kimlik ve sınıf olma hâlinin üretildiği bir alandır.
Eğer sol sendikal mücadelenin içinde yer almazsa, sendikalar kaçınılmaz olarak işçiler nezdinde günübirlik çıkarların, bireysel beklentilerin ve geçici kazanımların aracı olarak görülür. Bu durumda örgütlülük, bir mücadele biçimi olmaktan çıkar; ihtiyaç anında başvurulan dar bir fayda ilişkisine indirgenir.
İhtiyaç duyulan şey; sendikal alanı terk etmeyen, onu yalnızca ekonomik değil siyasal bir mücadele zemini olarak gören, sınıfa dokunan ve risk almaktan kaçınmayan bir sol hattın yeniden inşa edilmesidir.
Bugün sol, sınıf mücadelesini söylem düzeyinde sahiplenmeye devam etse de fiili olarak bu mücadelenin içinde yer almamaktadır. Sınıfla temasını çoğunlukla açıklamalar, sosyal medya paylaşımları, sembolik destekler ve dışarıdan yapılan eleştiriler üzerinden kurmaktadır. Bu durum solun kendini gerçek mücadele alanlarında değil, görünürlüğü yüksek ama bedeli düşük mecralarda var etmeye çalıştığını göstermektedir. Oysa sınıf mücadelesi, uzaktan konuşularak değil; grevde, direnişte, işyerinde ve sendikal örgütlenmenin tam ortasında var olunarak kurulabilir. Ayrıca solun önemli bir kısmı sınıf meselesini kültürel, kimlik temelli ve akademik bir dille anlatmaya çalışmakta; bu dil ise işçinin gündelik hayatına, somut sorunlarına ve mücadele deneyimine temas edemediği ölçüde sınıfla sol arasındaki mesafeyi daha da büyütmektedir.



Yorumlar