GREV KİME KARŞI YAPILIR?
- İşçi Ve Sendika
- 24 Kas
- 2 dakikada okunur
Grev Kime Karşı Yapılır?
Siyasal İktidarın, Belediye Yönetimlerinin ve Toplumun Grev Algısı
Türkiye’de kamuda ya da özel sektörde yapılan her grev, siyasal iktidar tarafından çoğu kez kendisine yönelmiş bir saldırı olarak görülür. Aynı refleks belediyelerde de ortaya çıkar: Belediye grevi olduğunda başkan ve yönetim bunu kendi otoritelerine karşı yapılmış bir hamle gibi yorumlar. Çünkü onların anlayışına göre işçilerin greve gitmesi için hiçbir neden yoktur; “zaten bütün haklar fazlasıyla verilmektedir.”
Bu yaklaşım yalnızca yöneticilerle sınırlı değildir. Grevlerden etkilenen yurttaşların bir kısmı da grevi kendisine yapılmış bir engel gibi algılar. Kapısının önünde çöpün alınmamasını kendine yapılmış olarak değerlendirir. Yada grev olan işyerinde acil bir işi vardır; hizmet alamadığı için grev, doğrudan kendi yaşamını aksatan bir eylem gibi görülür. Böylece işçilere dönük tepkiler kolayca ortaya çıkar:
“Zaten çalışmıyorsunuz.”
“Millet iş bulamıyor, siz işi beğenmiyorsunuz.”
“Daha ne istiyorsun?”

Özel sektörde ise tablo daha da çarpıtılır. Bir ürün veya hizmet pahalıysa bunun sorumlusu işçiler ilan edilir. Şirketlerin kâr politikaları, tekelleşme, maliyet yapısı ya da ekonomik tercihler görünmez hâle gelir.
TÜVTÜRK grev kararında olduğu gibi, bazı yurttaşlar grevin hedefini tamamen saptıran tepkiler verebilmektedir:
“Halk olarak biz de grev yapalım her sene zamlanan muayene ücretine. Bir vida sıkmadan alınan paralara…”
Bu düşünce işçiler greve gideceğiz dediği zaman değil sürekli gündemde olması gerekir...
Oysa burada grevin gerçek muhatabı özelleştirilmiş kamu hizmeti, tekelleşmiş şirket yapısı ve fahiş fiyat politikalarıdır. Buna rağmen öfke işçiye yöneltilmektedir.
Sendikaların ve Sol-Sosyalist Çevrelerin Grev Algısındaki Sorun
Grev algısını çarpıtanlar yalnızca iktidar, sermaye ya da bazı yurttaşlar değildir. Bazı sendikalar da grevlere “kimin grevi” olduğuna bakarak yaklaşmakta; kendi siyasi eğilimlerine uymayan grevleri görmezden gelmekte veya küçümsemektedir. Bu tutum, hem sendikal dayanışmayı hem işçilerin mücadele inancını zayıflatmaktadır.
Aynı şekilde, kendisine sol ya da sosyalist diyen bazı çevreler de grevleri sınıf mücadelesinin bir parçası olarak değil, ideolojik konumlarına göre değerlendirmektedir. Bu yaklaşım, grevler hakkında olumsuz bir algının toplumda yeniden üretilmesine katkı sunmaktadır.
Oysa sınıf mücadelesi, grevin kimin yürüttüğüne bakılarak değil, işçinin hakkını, onurunu ve geleceğini savunup savunmadığına bakılarak değerlendirilmelidir.
Sonuç: Grevin Gerçek Yüzü
Bugün Türkiye’de grevin toplumsal algısı ciddi biçimde tahrif edilmiş durumdadır. Grev:
yöneticilerin gözünde “siyasi bir saldırı”,
bazı yurttaşların gözünde “kendilerine yapılmış bir engel”,
sermayenin gözünde “maliyet artıran bir tehdit”,
bazı sendikalar ve çevreler için ise “kimin yaptığına göre anlam kazanan bir eylem”
hâline indirgenmektedir.
Oysa grev, işçinin elindeki en meşru ve en güçlü haktır.
Grev olmayan bir ülkede işçinin sesi yoktur.
Tartışılması gereken grev hakkı değil; işçileri greve mecbur bırakan adaletsiz çalışma ve yaşam koşullarıdır. Bu koşullar değişmeden, grev düşmanlığı da algı çarpıtmaları da sona ermeyecektir.
Miroğlu



Yorumlar