Kendi Gerçeğinden Uzaklaşanlar
- İşçi Ve Sendika
- 26 Eki
- 1 dakikada okunur
Kendi Gerçeğinden Uzaklaşanlar
Türkiye’de işçi, sendikaları, mücadeleyi kendi işçiliğini unutarak değerlendiriyor.
Kendi emeğinin, alın terinin temsilcisi olması gereken sendikalara uzaktan bakıyor; sanki başkalarının kurumuymuş gibi. Oysa sendika dediğimiz şey, işçinin kendisidir, kendi iradesidir. Ama bugün birçok işçi, sendikanın içinde olmadan, mücadeleye katılmadan, bedel ödemeden kendi haklarının savunulmasını bekliyor.
Ve sonuç alınamadığında, öfkesini sendikalara yöneltiyor; yerden yere vuruyor. (Sendikalar eleştirilmelidir ancak değiştirmek için mücadele de edilmelidir.)
Kendi uzak durduğu mücadeleyi başarısızlıkla suçluyor. Oysa örgütsüz bir işçinin, örgütsüz bir sınıfın hiçbir kazanımı olamaz. Sendikalar ne kadar eleştirilirse eleştirilsin, onlarsız bir gerçek anlamda emek mücadelesi yoktur.

Vatandaş, emekliler, asgari ücretliler
kendi yoksulluğunu, işsizliğini, çektiği acıları yaşıyor ama görmezden geliyor. Dile getirmiyor.
Giderek artan hayat pahalılığı, düşen ücretler, borçla dönen yaşam...
Tüm bunların içinde, sorunu kişisel bir talihsizlik gibi görüyor. Bizi kimse görmüyor.
Solcu ise toplumsal olayları değerlendirirken, çoğu zaman o toplumun dışında tutuyor kendini. Ücretli çalışmıyor, işçi değil, asgari ücretli , emekli hiç değil.
Sanki kendisi o acıyı, o yoksulluğu, o çaresizliği yaşamıyormuş gibi konuşuyor.
Durum tespiti yapıyor. Hep öğreten konumunda.
Bu da halkla arasında görünmez bir duvar örüyor.
Sonuçta ortaya çıkan tablo net:
İşçi, sendikasından uzak; vatandaş, kendi gerçeğinden kopuk; solcu, halktan ayrı.
Ve tam da bu yüzden mücadeleler yarım kalıyor, örgütlenmeler kök salamıyor, umut bir türlü kalıcı hale gelemiyor.
Gerçeği değiştirmek için önce o gerçeğin içinde yer almak gerekiyor.
Dışarıdan bakan değil, içinde olan; seyreden değil, omuz veren olmak gerekiyor.
Çünkü değişim, en çok da “içeriden” başlar.
Miroğlu



Yorumlar