YÜKSEK AVUKATLIK ÜCRETLERİ VE ZORUNLU ARABULUCULUK
- İşçi Ve Sendika
- 16 Kas
- 2 dakikada okunur
Yüksek Avukatlık Ücretleri: İşçilerin Hak Aramasının Önündeki Görünmez Duvar
Türkiye Barolar Birliği (TBB) 2025-2026 yılı Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi'nde (AAÜT), maktu ücretlere ilişkin ortalama yüzde 36,15 oranında artış olduğunu ve Resmi gazete de yayımlandığını açıkladı.
Bu rakamlara göre bugün bir işçinin haksız işten çıkarıldığında hakkını araması neredeyse imkânsız hâle geldi. (Bu rakamların yüksek oluşundan elbetteki avukatlar sorumlu değildir.)
Yalnızca işçi davalarını ilgilendiren avukatlık ücretlerine baktığımızda bile tabloyu açıklamaya yetiyor:
Ofiste danışma: 4.000 TL
Dışarıda danışma: 7.000 TL
Dilekçe / ihtarname: 6.000 TL
İş sözleşmesi hazırlama: 8.000 TL
İcra takibi: 9.000 TL
İcra davası: 11.000 TL
Sulh hukuk davaları (alacak–tazminat): 30.000 TL
Buna istinaf, bilirkişi ücretlerini de eklerseniz rakamlar dahada büyüyor.

Bu rakamlar, düşük ücretlerle çalışan işçiler için ulaşılamaz seviyede. Bir işçinin yalnızca bir avukata bilgi almak için gitmesi bile binlerce lira demek. Bu durum işçiyi daha yola çıkmadan yıpratıyor.
İki yıl çalışan bir işçinin kıdem ve ihbar tazminatı çoğu zaman avukat ve mahkeme masraflarını bile karşılamıyor. Dava açmak işçi için büyük bir risk: Kaybederse hem hakkını alamayacak hem de karşı tarafın avukatlık ücretlerini ödemek zorunda kalacak.
Avukatlık ücretleri arttıkça işçiler arabuluculuk sistemine mahkûm ediliyor. Bu sistemle işçilere, “Haklarınız için dava açmayın, çözebilirseniz arabuluculukla çözün,” deniliyor. Bu ise açıkça “Hakkınızı aramayın” demektir.
Arabuluculuk fiilen patronların lehine işliyor; işçiyi masaya zayıf oturtuyor.
İşçi arabuluculuk masasına oturduğunda çoğu zaman bir tercih yapmıyor; mecbur bırakılıyor. Yıllarca sürebilecek bir davanın sonucunu beklemek yerine, hak ettiği alacağın bir kısmından vazgeçip kendisine dayatılan rakamları kabul etmeye zorlanıyor. Böylece “uzlaşma” denen şey gerçekte bir teslimiyete dönüşüyor.
Üstelik hakkını arayan işçi yalnızca alacağından feragat etmiyor; bir de cebinden para ödemek zorunda bırakılıyor. Arabuluculuk sistemi, bu yönüyle işçiyi korumak bir yana, onu hukuki mücadeleden uzak tutan bir baskı mekanizmasına dönüşmüş durumda.
Bu noktada şuna dikkat çekmek istiyorum. İşçilerin alacak davaları arabuluculuk sistemi ile fiili olarak ortadan kaldırılıyor. Zaman içinde bu daha net ortaya çıkacaktır.
Tam da bu nedenle, yalnızca hukuki bilgi bile paraya bağlanmışken, işçiler için sendikalara üye olmak hayati bir güvence anlamına geliyor. Sendikalar hem hukuki danışmanlık sağlar hem de işçinin tek başına göğüsleyemeyeceği süreçlerde dayanışma oluşturarak işçiyi güçlendirir. Bireysel olarak parayla alınamayan destek, örgütlü yapı içerisinde işçinin en temel hakkı hâline gelir.
Bugünkü tablo, işçilerin hukuki mücadele gücünü kırarken, sendikalar işçinin elinde kalan en önemli dayanma noktasıdır. Ekonomik zorunluluklar işçiyi suskunluğa değil, örgütlü mücadeleye yönelmeye zorlamaktadır.
Miroğlu



Yorumlar